15 Eylül 2010 Çarşamba

IBM'de Sınava Girmek Bir Başkadır



Uzun zamandır yazmadığım için staj maceralarımı ve ondan önce "nasıl staj bulma çabası" sarfettiğimi anlatamadım tabii. Her şey bir yana IBM'in İngilizce Yeterlilik Sınavı(!) adı altında yaptığı garip, ürkünç ve sinir krizi geçirten sınav bir başka!

Efendim ben, yüksek ortalamasına rağmen bir türlü staj bulamamış bir insandım. Mail yolu ile CV gönderdiğim yerlerden ise "bir" cevap bile gelmiyordu. Gel zaman git zaman, fark ettim ki etrafımdaki arkadaşlarımın çoğu tanıdık vasıtasıyla staj bulmuşken ben ortada kalmıştım! CV yolladığım şirketler tarafından ekilmiş ve genç kız hayallerimle oynanmıştı! O sıralarda haberdar olduğum IBM'in sınav ile stajyer alacağı haberine umudu bağladım. Sınav başvurum kabul edildiğinde (öyle herkesi de kabul etmiyolar o.O) bir İngilizce Yeterlilik Sınavı yapılacağını belirten bir mail aldım. Her şey hoş, gerisi boştu. İngilizce'den 4 dönemdir AA ile geçen ben, hiçbir şeyi dert etmiyordum. Ama gelin görün ki aşk, aman pardon IBM ne eyledi!

Salı günü sınava girecektim. Heyecan vardı elbette ama kendimi teselli ederek üstesinden gelmeye çalışıyordum. İngilizce Yeterlilik Sınavı deyince akla "reading, writing, vocabulary" gibi kısımlar geliyor değil mi? Hatta ben konuşmaya bile hazırdım. Sonra Pazartesi akşamı "yahu bir bakayım bu adamlar neler sormuş, belki forumlarda geçen yıllarda girenlerin izlenimleri vardır." diyerek internette araştırmaya başladım. Gerçekten de aradığımı bulmuştum, ama dumur olarak... Efendim bu mevzu bahsi geçen İngilizce Yeterlilik Sınavı hiç de öyle anladığınız türden değilmiş. 95 soruluk, bunun 70 sorusu IQ'nuzu ölçen son 25 soru da matematik problemleri olan bir garip sınavmış meğer. Ama haklarını yemeyelim! Tüm sorular İngilizce. Bilgisayar ekranını yumruklamak isterken o ekranı aslında ne kadar sevdiğimi hatırlayıp vazgeçtim. Problem nedir ben hatırlamıyorum!!! Ünversiteyi kazanalı neredeyse 3.5-4 sene olacak(hazırlık da okudum çünkü). Bu süre zarfında bir problem çözmedim. Bari türev integral soraydılar -_-'. Hemen internetten ÖSS öğrencileri için işçi-havuz problemlerinin konu anlatımını izledim ve bazı şeyleri hatırladım.

Neyse ertesi gün gittik sınava.Asıl komiklik burada başlıyor. Buraya kadar her şey normaldi.
Sınava girdim ve ilk bölümde 40 soru sayılarla ilgili IQ soruları olduğunu ve 30 dk'da mı ne bitirmemizi istediklerini söylediler. İkinci bölüm 30 soruydu ve şekillerden oluşan IQ sorularından oluşuyordu. 25 soruluk son bölüm -matematik problemlerinden oluşan- ise 25 yada 30 dk.ydı. Ve sınav 60 dk. Tabii sınavın test olmasının güzelliğini yanında bir de kendilerini ÖSYM sanarak 4 yanlışın (ya ad 3tü) 1 doğruyu götürmesi durumu da var! Şimdi sorun şurada -hepisini geçtim-, bize yapılan psikolojik baskı! Zaten sınavın başlamasına yakın orada çalışanlardan bir kısmı gelip tanıdıkları öğrencilerle merhabalştılar. Sınava gerek yokmuş dedim o an ama neyse hadi girdik biz yine. Psikolojik baskı dediğim de bu değil aslında. Şimdi başlıyor!

Sınava girdik ama ilk 30dk bittiğinde şu sesle irkildim:

"İlk bölüm için 30 dk.nız bittiiii! Yani şey tabii sürenizi nasıl kullanacağınız size kalmış ama bizim istediğimiz bu sürede ilk bölümü bitirmeniz. İsterseniz ikinci bölüme geçin isterseniz devam edin."

Bu durumda siz olsanız ne yapardınız? Ben panikledim doğrusu. Ne yapayım derken zaten bir iki sorum kalmıştı bırakıp ikinci bölüme geçtim. Aradan zaman geçti ve o korkunç ses tekrar yankılandı:

"İkinci bölüm için ayrılan süre bittiiiii! Ama tabii sürenizi nasıl kullanacağınız size kalmış."

Şaka mı yapıyorsun teyze! Dalga mı geçiyorsun! ÖSS'de de her bölüm için ideal süre yazar ama kimse uyarmaz! Niye konsantrasyonumu bozuyorsun! Manyak mısın -_-'?

Ama durun daha bitmedi! Sınavdaki bir arkadaş şöyle, mantıklı bulduğum bir soru sordu:
"Bu bölümlerden hangisinin puanı daha yüksek? Hayır ona göre ağırlık verelim."diye bitirdi sözlerini gülerek. Ben de güldüm, doğruydu. Ama yanlış olan kısım ise cevap veren kadının soruyu cevaplamaktan çıkıp nerdeyse sınav sonuna kadar konuşmasıydı :S. Hangisinin puanı daha yüksek söylemeyeceklerini belirtti. Tamam bu lafı ettin sus değil mi? Ama yoooook. Yok bu sınav ne kadar önemliymiş, yok kendisi bu sınavı ne kadar beğeniyormuş, yok bizim analitik zekamızı ölçmek için yapılıyormuş bıdı bıdı bıdı.

Kadına karşı o an içimde uyanan kin ve nefretle görüntü bulanıklaşırken bir de silgimi paylaşma nezaketini gösterdiğim çocuğun tüm sınav boyunca silgiyi önümden çekip alması ve ben alamayacağı bir yere koyunca da sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi

"Silgiyi versene." demesi??? Silgiyi kafasına atarak vermem lazımdı ama sınavdayız diye ben yine kibar davrandım. Ama artan sinir katsayım ve beynimde ölen hücrelere kim acıyacak? Kim onlara nezaket gösterecek?!

Sınavdan çıktığımda "kazansam da gelmem be!" diyerek sinirden çatlarcasına yürüdüm gittim.

Bu olayı anlattığım yakın bir arkadaşımın tepkisi ise şu oldu:

"Her şey tamam da sen o konuşan kadına nasıl bağırmadın hayret ettim!"

Dediği doğruydu. Bazı çevrelerce sıcak ve sakin görünsem de yakınlarım bilir ki çabuk sinirlenir ve istemeden tepkimi ortaya koyarım. Ama arkadaşım yanılmıştı, ben kadına elimde sıktığım kalemi fırlatmak istiyordum! Ne bağırdım ne de o kalem elimden kurtulup kafasının ortasına yapıştı...

Sonuç ne oldu peki? Bilmem. Sizi alacağız ya da katıldığınız için teşekkürler ama olmadı gibi bir mail almadım. Daha doğrusu hiçbir şey gelmedi IBM'den bana.

IQmuzu ölçerlerken, hani her şeyi düşünmüşler ya, doktor niye getirmemişler? Hadi bakalım doktor kontrolünde yapılsaymış?

Böyle salak saçma bir sınavda sinir krizi geçirdiğimle kaldım. Staj buldum gerçi, hem de gayet güzel bir yerde. Oradaki maceralarımı da ilerleyen günler de anlatacağım. Sonra da staj bulduğumun haftasında Turk.net beni arayıp görüşmeye çağırdı. Yok dedim ben bir yere kabul edildim gelmeyeceğim. IBM kısmetimi mi açtı ne???

Elimi Bırakma Kaybolursun!

Pazar günü Media Markt'da (ya da adı her ne ise) yaşanan bir olayı anlatmadan önce kısaca karakterlerimi tanıtmak istiyorum.

Annem:

51 yaşında, bildiğiniz kocaman kadın

Ben:

21 yaşında, annesinden 30 yaş küçük tek evlat.

Şimdi konuya dönelim.
Pazar günü notebook bakmak için gittiğimiz elektronik eşya mağazasında biz babamla bilgisayarlara bakarken annem ise gözüne kestirdiği renk renk, çeşit çeşit ve gerçekten çok değişik tiplemede mouse'ları inceliyordu. Arada bir beni çağırıp bana da gösteriyor tabii. Neyse ben reyonlar arasında gidip gelirken birden annemin ortadan kaybolduğunu fark ettim!

"Baba annem nerde?!"

"Ne biliyim şurda değil mi?" (mouse'ların olduğu yeri gösterir.)

"Yok orda! Nereye gitti bu kadın!"

"Ya buralardadır buluruz."

(baba kız anneyi arar ve bir süre sonra bulamazlar)

Aklıma şu geldi o an, hani kaybolan çocukları girişe götürürler oradan da anons ederler ya, "bir girişe bakayım" dedim belki bizi göremeyince oraya gitmiştir. Ve girişe gittim. Annem oradaydı. Uslu bir çocuk gibi kollarını önünde kavuşturmuş tombul yanaklarıyla sağa sola bakıyordu. Hemen gittim yanına tuttum elinden (evet aynen böyle yaptım),

"Anne nerdesin sen?!"

"Ne biliyim sizi gözden kaybedince ben de buraya geldim. Burada bekleyeyim dedim."

"Yürü! (bir yandan da tuttuğum elinden çekiştiriyorum) Elimi bırakma bir daha kaybolursun!"

Tabii annem bu sözler üzerine bir kahkaha koy verdi :D.
Anneme annelik yapmak benim için de çok komikti, ben de kahkahalarına eşlik ettim xD. Bu da böyle garip bir an oldu bizim için.

Notebook aldık mı? Aldık aldık ^^
 


Sürünen Öğrenci Modeli © 2008. Design by: Pocket